Ben 1980 doğumlu genç bir bayanım. Duygularımı sizlerle Kahramanmaraş’tan paylaşmak istiyorum. Böyle söylerken zannetmeyin ki, doğma büyüme oralıyım. Hayır, daha 5 yıl önce yerleştik bu şirin beldeye.
Bu göçümüzün nedeni ise anne ve babamın ayrılışıydı. Hiç aklımıza bile gelmezdi ama, başımıza geldi işte. Annemle babam bir daha görüşmemek üzere ayrıldı.
Ben ise annemin yanında kalıp anneme bakmakla yükümlüydüm. Yaşamayan bizim halimizi elbet bilemez. Ayrılığın acısına ilaveten bir de maddi sıkıntı baş göstermişti. O babamın yanımızda olduğu dönemlerdeki gibi canımız istediğinde kavuştuğumuz çok şeyi şimdi sadece reklamlarda görebiliyorduk. Hatta bırakın reklamlardaki yiyecek ve içecekleri, iki kapı ötede pişen yiyeceklerin kokusunu hissediyordum.
Daha doğrusunu söyleyeyim mi size? Aç yattığımız geceler çok oldu. Bir lokma ekmek bulamayıp geceler boyunca ağladığım çok oldu. Anneme yoksulluğun acı yüzünü göstermek istemiyordum. Çünkü o benim herşeyim, bir tanecik annemdi.
Nihayetinde, bir iş bulup çalışmaya başladım. Bir yıl içerisinde acılarımız sona erdi. Biraz kendimize gelebilmiştik.
Derken yaz mevsiminde Antalya’ya çalışmaya gittim. Antalya ne kadar hareketli ne kadar cıvıl cıvıl bir kentti. Yaz boyu orada çalışırken kendimi bambaşka bir hayatta buldum. Sanki çalışmakla birlikte tatil yapıyor gibiydim.
Yaz sezonunun nasıl gelip geçtiğini ben de anlamadım. Sezon kapanınca yine memlekete dönmek zorunda kaldım.
Buraya dönünce büyük bir yalnızlık çöktü üzerime, konuşabilecek, dertleşebilecek bir arkadaşım hatta bir kedim bile yoktu. Yalnız anneciğim vardı. Dedim ki anneme:
- Anne ben yine iş arayacağım.
- Kızım sakın bizi üzecek bir yanlışlıkta bulunma da ne yaparsan yap.
- Merak etme sen.
Kısa sürede bir atölyede iş bulup çalışmaya başladım. Ama beni bekleyen sürprizden haberim yoktu. İş ortamında çalışırken, farkında bile olmadım. Bir genç ilgimi çekmişti. Baktım o da beni süzüyor devamlı.
"Acaba ilgimi belli etsem mi? Ya annemin üzüleceği bir yolun başlangıcındaysam?"
Bu gibi korkular birkaç gün beni frenledi. Ama artık gönlüme söz geçiremiyordum. Derken, en son göz göze geldiğimizde ikimiz de birbirimize gülümsedik. Bir bakıma arkadaşlığımızı "okey"lemiştik.
Önce tanışıp, kısa sürede de arkada" olduk. Çok geçmeden herkes öğrendi arkadaşlığımızı. Tabii biricik annem de. Annem bu arkadaşlığımıza çok kızdı.
- Sana demedim mi, beni utandıracak bir harekette bulunma diye?
- Anne bunun utandıracak nesi var ki? O çok iyi biri. Sadece arkadaşız.
- Ben çok gördüm öyle iyi birilerini. Ben arkadaş markadaş anlamam. Bir an önce terk edeceksin onunla gezmeyi!
Annem arkadaşlık ilişkilerine karşıydı. Ben hep, ilişkimizin abi kardeşlikten ibaret olduğunu söylüyordum. Fakat çok geçmeden yanıldığımı anladım. Meğer o bana kardeş gözüyle bakmıyormuş.
Çünkü bir gün bana ailesinin beni görmeye geleceğini söyledi. O gün geldi, ailesi beni gördü ve annemden istediler. Araya bayram girdiği için bayram sonrası nişan olacaktık.
Tam bu sırada o gencin ailesine beni yanlış tanıtmışlar. Bunu yapan da, daha önceki kız arkadaşı, aynı zamanda teyzesinin kızı. Meğer benden önce onun gözü varmış. Bir zamanlar onun arkadaşı olan genç şimdi benimle nasıl evlenirmiş?
Ben hiçbir şekilde onlarla muhatap olmadım. Gencin ailesi de, olayın iç yüzünü kısa zamanda anlamış, oğullarına sorup beni sevdiğini öğrenmişlerdi.
Onlar gerçeği öğrendi ama ben neler çektim bilemezsiniz. "Allahım beyaz gelinlik bana nasip olacak mı? Ben beyaz gelinliğe layık değil miyim?" diye kendi kendime sorardım. Onu hep Allah’a havale ettim. Ailesi gerçeği öğrenince tekrar gelip konuştular ve nişanlandık.
Şimdi nişanlıyız ve yaz sonunda evlenmeyi düşünüyoruz. Sevenlere tek tavsiyem, hiç kimseye inanmasınlar. Tek dileğim tüm sevenler mutlu olsun.