22 yaşındayım. Lise mezunuyum. Kitap okuyan, müzik dinleyen, boş zamanlarını el-işi yaparak değerlendirmeye çalışan binlerce genç kızdan biriyim. Daha doğrusu biriydim. Ama yaşadıklarım hayattan bezdirdi beni...
Biz üç kardeşiz. İki kız bir oğlan. Ortaokul mezunu ablam beni çok kıskanıyor. İçine kapanık, kimseyle görüşmeyen, arkadaşı olmayan biri. Ablamla sürekli tartışır dururuz. Ama nedense annem de hep onu korur.
27 yaşında olmasına rağmen hiç isteyeni olmadığı için evlenemiyor. Bilirsiniz bizde sıra geleneği var. Sıra olayından dolayı ondan önce evlilik yapmaya izin vermiyorlar. Benim isteyenim olmasına rağmen sıra geleneğinden dolayı evlenemiyorum.
Bu durum ablamla benim aramı çok açıyor. Öyle ki kıskançlıktan çıldırıyor. Ben ise yaşadığım çileye isyan ediyorum. Beni isteyen bir aile geldiği zaman hayatı burnumdan getiriyor. Ne yapayım onu istemezlerse benim suçum ne?
Bu benim öz ablam. Bana birşey alındığında evde yaşanacak tartışmayı da göze almam gerekiyor. Bu çileye katlanamıyorum. Öyle ki sıkıntıdan sigaraya başladım. Günde iki paket sigara içiyorum.
Üç kişilik arkadaş grubum vardı. Bir tanesi evlendi ama aynı semtte. Diğer biri nişanlandı. Annem ve ablam her fırsatta bu arkadaşlarla aramı bozmaya çalışıyor. Bakın geçende bir arkadaşımla kuzeni bize misafir gelmişti. Çay içerken kazara iki bardak kırıldı.
"Vay efendim çay takımımı bozdunuz." diye yapmadığını bırakmadı.
Benim arkadaşların yanında düştüğüm durumu hayal eder misiniz?.. Daha bunun gibi nice çiğ hareketler. Tabii onun bu hareketlerinden utanıp yerin dibine geçen de ben oluyorum. Zaten artık ablamın dilinden çekindikleri için arkadaşlarım da gelmez oldular. Onlara kızamıyorum. Ben olsam ben de gidemezdim öyle bir eve.
Bazen o hale geliyor ki, deprem olsa da sadece ben ölsem diyorum. Kendi kendimi öldürmenin günah olduğunu bilmesem inanın bir an durmam. O kadar bunaldım hayattan.
Bazen "Yoksa bana mı öyle geliyor?" diye düşünüyorum. Ama olaylar hep öyle olmadığını tasdikliyor. Gelecekte hiç yüzüm gülmeyecekmiş gibi geliyor. Her gün hayattan ve yaşama sevincimden birazcık daha uzaklaşıyorum.
Öte yandan diyorum ki, bir gün kader bana da güler mi acaba? Ben de bir gün gelip seven ve de sevilen olur muyum?
Bir gün bir arkadaşıma benden istediği danteli götürdüm. Pek samimi değildim. Ama en azından merhabamız vardı. Birisi dedi ki ona:
- Teşekkür etsene kız?
Ne dese beğenirsiniz?
- Bana mı yapıldı da teşekkür edeyim?
O an ağlamamak için kendimi zor tuttum. Bu şekilde davranacağını bilseydim kesinlikle vermezdim. Gerçek şu ki bu insanları anlamıyorum. Anlamak da istemiyorum. Bunları düşündükçe yüreğimin sızladığını hissediyorum.
Hani mahallede şurda burda insanlar oturup konuşurlarken bir konu başlığı olur. Artık yeni konu başlığı ben oldum. Bunu bildiğim için iyice sinirleniyorum. Ama neden hep benim üstüme geliyor olaylar. Geçenlerde bir arkadaşın doğum günü partisi vardı. Uzak yakın herkesi aradıkları halde bir beni çağırmamışlardı. Ve o gün bu olayı diğerleri hep benim yanımda konuştular. Beni ihtiyaçları olduğu zaman çağırıyorlar, arayıp soruyorlar.
Ailem ve ablamla konuştuklarım yine aynı hamam aynı tas. Arkadaşlarım da birer birer soğudu benden. Ben de ablam gibi karanlık bir dünyaya doğru ilerliyorum. Ama onun gibi olmak istemiyorum.
Bunları kağıda dökerken bile psikolojik açıdan kendimi çok kötü hissediyorum. Görüştüğüm insanlar hep gözlerimin şişmiş olduğunu, göz kapaklarımın morarmış olduğunu söylüyorlar. Yüzümdeki bu halin, uykusuzluktan dolayı yorgunluk ve bitkinlikten olduğunu söyleyemiyorum. Artık gece sabahlara kadar düşünmekten, sigara içmekten bıktım. Onlar benim ruh halimi nerden bilsinler? Hani şarkıların mısraları var ya, artık onlarla avutuyorum kendimi:
"Yorgunum dostlarım, yorgunum artık./ Vefasız yıllara dargınım artık."
Herkese dargınım, hayattan bir beklentim yok. Kendi kabuğumda yaşamaya gayret edeceğim. Mutluluklar sizin olsun.ne zaman dur diyecek. Trafik ne zaman canlar yakmayı bırakacaktı? Bu cevapsız sorular kimbilir daha kaç annenin kaç babanın dudaklarından dökülecekti...